14 Temmuz 2014 Pazartesi

Ramazan'da Suriyeli katletmek orucu bozar mı?

Karamanmaraş'ta "Suriyelileri istemiyoruz!" diye sokağa dökülen linççi kalabalık, güle oynaya kin kustu, bir arabanın içindeki Suriyeli aileyi linç etmeye kalktı, başka arabalara da saldırdı, Arapça dükkan levhalarını indirdi. Polis ve jandarma önlerine çıkmasa, muhtemelen bir yerlere sinip korkudan titreşen Suriyelilerden bazılarını ellerine geçirseler, kimbilir nasıl bir katliam haberi eşlik edecekti Dünya Kupası finaline. Niye İsrail'den geri kalalım, di mi?


CanlıHaber sitesinden aldığım bu fotoğraf, linççi kalabalığı "Ramazan etkinlikleri"yle ilgili bir pankartın önünde gösteriyor. Tesadüf işte. Bu fotoğraftan insanların halini anlayamıyoruz, ama başka bir fotoğrafta, göstericilerin güldüğü, muhtemelen şakalaştığı, son derece rahat olduğu görülüyordu. Tıpkı Sivas'taki gibi. Ufak oğluna, karşıda yananın cehennem ateşi olduğunu, kafirleri yakacağını anlatan baba gibi. Öfkesine hakim olamamış, cinnet geçirmekte, bu yüzden birilerine saldırmakta olan birilerinden meydana gelmiyordu yani o kalabalık. Düşünmüş, karar vermiş, harekete geçmişti.

Öğrenebildiğimiz kadarıyla, bütün olayda sadece iki kişi gözaltına alındı. Arabaya saldıran, tabela indiren, linç etmek üzere insan arayan, toplam iki kişiymiş. Devlete göre böyle.

Böyle, çünkü devlet hiçbir zaman linççi kalabalıklara sert davranmaz. Türkiye'de polisten, askerden en büyük hoşgörüyü, sırt sıvazlamayı linççi kalabalıklar görür. "Haydi aslanım, olmaz şimdi, haydi evinize," üslûbuyla yatıştırılmaya çalışılırlar. Bu yüzden, Sivas'taki gibi, bazen "kalabalığın gazını almak" devlete o kadar uzak değildir. Çünkü linççi kalabalıklar her zaman çoğunluğa mensuptur. Kurban adayları, devletin sadece ele güne karşı usûlen koruması gereken insanlar, topluluklardır. Yani şimdi Suriyelileri linç ettirtmek!.. Olacak iş değil. Dolayısıyla: haydi aslanım, değerli yurttaşlar, millî tepkinizi anlıyoruz, haydi, lütfen evinize...

Basınımızın çaldığı makam da budur. Linç kalkışmasını "gerginlik" diye verirler: "Bilmemnerede tehlikeli gerginlik"! Ne gerginliği yahu? Gerginlik için iki taraf lazım. Birileri ötekileri "istemiyor", saldırıyor, ötekiler de kaçıyor, saklanıyorsa, buna gerginlik denir mi? Sokakta beş-on kişi sana saldırırsa, bunu anlatırken "aramızda gerginlik çıktı" mı dersin? Linç girişimine "gerginlik" demek, ahlâksızlık ve suça iştiraktir, çünkü saldırganı korumayı amaçlar. Kesin bilgi!

K.Maraş'tan birkaç gün önce, "istemiyoruz" eylemi Gaziantep'te, "linçsiz" olarak gerçekleştirilmişti. Saldırganca değil, bir protesto gösterisi olarak. Arapça tabelalı dükkân fotoğraflarını "Burası Gaziantep!" vurgularıyla koyarak, "Antep isyanda" gibi başlıklar atarak, basın, böyle bir eyleme hem ortam hazırlamış hem de gönlünün kimden yana olduğunu ortaya koymuştu.

Lince kalkışmanın, kimi zaman ufaktan azıcık kimi zaman basbayağı kan dökmenin hiçbir cezası olmadığını, karşılarına dikilen güvenlik güçlerinin -özellikle amirlerinin- aslında kendileriyle aynı kafada olduğunu, "imkân olsa" aralarına katılacağını bilen linççiler, bu yüzden bu işlere güle oynaya gider. Başlarına bir şey gelmeyeceğini bilirler. Bu, zaman içerisinde, lincin doğallaşmasına katkıda bulunur, saldırganların büyük bir suç işlediklerine dair herhangi bir endişe ve şüphe duygusunu asla edinememelerine yolaçar.

Onlar leke olarak görmüyor demek ki


Kahramanmaraş örneğinde, insan, o şehirde bugün yaşayanların geçmişteki meşhur katliamın lekesinden kurtulmak isteyeceklerini varsayıyor. Elbette şehir sakinlerinin bir kısmı bunu içtenlikle istiyordur, başka türlü olamaz. Ama polisin, jandarmanın sırtlarını sıvazlayacağını bildiğin linççi güruhların karşısına dikilip "Yapmayın!" demek öyle herkesin her an cesaret edebileceği bir şey değil. Vicdanlı insanlar cazgır ve şirret olamıyorlar haliyle. Linççilerin hak ettiği şiddeti de gösteremiyorlar. Zaten böyle bir karşı karşıya geliş durumunda devletin gelip linççilerden yana tavır koyacağını da herkes biliyor.

Genç bir oğlan tweet atmıştı; profil sayfasına girip bakmak istedim, çıkmadı, herhalde o tweet'ten sonra birileri söyledi, tası tarağı topladı. Şöyle diyordu:
"Yapılan yanlış ama kimse unutmasın. aleviler yakıldığı gibi suriyeliler de yakılır.. burası KahramanMaraş!
Yani Aralık 1978'de neredeyse bir hafta süren, resmî rakamla 150 kişinin can verdiği (rakam muhtemelen daha yüksek), 200 evin yakıldığı, 100 işyerinin tahrip edildiği "esas" katliama atıf yapıyor. O şehirde birileri evlerin üzerine çarpı işaretleri koymuş, her tarafa "Allah için savaşa" yazmış, organizasyonunu devletin derinliklerinden gelme birileri yapmış olsa bile, binlerce şehir sakini katliama cânı gönülden iştirak etmişti. Öldürmek üzere Alevi arayan linççi gruplara komşularını gösterenlerin hikâyeleri maalesef, "ana akım hayatımızda" işitilmiyor, ama toplumun derinliklerinde anlatılmaya devam ediliyor. Eğer 13 Temmuz 2014 Pazar günü o kalabalık, hele kendilerine direnmeye kalkacak Suriyeli gençlerle falan karşılaşsa, K. Maraş sokakları bir defa daha kana bulanacak, yeni katliam hikâyeleri "millî değerlerimiz" arasına katılacaktı. Anlaşılan bu ihtimalden hiç rahatsızlık duymayan -ve geçmiş katliamın "şanını" göğsünde madalya gibi taşıyan- gençler var K.Maraş'ta; ne hazin.

Saldırının "tamamen duygusal" zemini


Arapça dükkân levhaları indirildiğine, Arapça plakalı arabaya saldırıldığına göre, Kahramanmaraş'ta linççilerin "istemediği" Suriyelilerin en azından bir kısmının, her şeyini kaybetmiş o en gariban kesimden olmadığı anlaşılıyor. Linççilerin saldırı gerekçesi olarak uydurdukları "karımıza kızımıza sataşıyorlar" iddiası acaba aslında, "dükkân açıyorlar, bize rakip oluyorlar" demek mi? K.Maraş'ta Neonaziler mi örgütlendi? Anadolu'da Alevilere yönelik saldırıların da 1950'lerin sonu, 1960'larda, ekonomik gelişmeyle birlikte, uzak köylerinde göze görünmeden yaşayan Alevilerin kasabalara, şehirlere gelmesi, yeni açılan fabrikalarda, işyerlerinde çalışmaya başlamaları, giderek kendi işlerine güçlerine sahibi olmaları, dükkân açmaları gibi gelişmelerden sonra yoğunlaşması geliyor akla.

Aslında şöyle diyebiliriz: Halkımızın linççi bölümü, yabancı düşmanlığında Alman Neonazilerinden, Fransız Ulusal Cephe'sinden falan beş-on adım ileride. Faşistliğe, ırkçılığa, saldırganlığa, acımasızlığa gerekçe çok, bahane gani. Komünist olmuyorsa Alevi, o olmuyorsa dinsiz, o yetmiyorsa bacıma sarktı... Kendinden zayıf bir topluluğu düşman belleyip imha etmeye hazır bir ahali grubu, nüfusumuzun içinde maalesef epeyce büyük bir yüzde oluşturuyor. Bu işi güle oynaya yapabilecek olanlar da bunların içinde epeyce büyük bir kesim.

Aklı başında, vicdanlı Müslümanların büyük kısmı bile Sivas'ı "şehir dışından gelen kontrgerillacılar"a bağlamayı sürdürdükçe bu illetten kurtulunamıyor, hastalık yayılıyor, derinleşiyor. Suriyelilerin yerinde can korkusuyla buraya kaçmış Hıristiyan bir topluluğun olduğu bir senaryoyu veya, basitçe, Kürtlerin bulunduğu bir durumu gözümün önüne getirmeye dahi cesaret edemiyorum.

Kursakta kalmış lince özel sorular


Ramazan günü meydana gelen linç girişimiyle ilgili olarak bazı soruların sorulmasının çok yerinde olacağını sanıyorum:

- Suriyelileri linç etmek üzere sokağa dökülen neşeli kalabalıktaki insanlar niyetli miydi? Suriyeli dövmek, öldürmek orucu bozar mı?

- Bu linççi kalabalığı oluşturan adamlar (fotoğraflarda kadın göremedim), İsrail'in Gazze'de katlettiği, hayatlarını kararttığı Filistinliler için üzülüyorlar mıydı?

- Bu seçkin kalabalık, Esad'ın gitmesini mi istiyordur, IŞİD'in zaferlerinden memnun mudur, değil midir, nedir? K.Maraş'taki Suriyelilerin "ülkelerine dönmelerini" talep ettiklerine göre, bu konulardaki görüşleri, "gebersinler, bize ne?" şeklinde özetlenebilir mi?

- Yok mudur Kahramanmaraş'ta bu potansiyel katil kalabalığının karşısına dikilecek ve, "Korkunç bir günaha batıyorsunuz!" diyecek bir vicdanlı iman sahibi?

- İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de, çıkan sesin daha gür duyulacağı, daha çabuk yayılacağı yerlerde, sayılan sevilen, sözü geçen, kanaatine kulak verilen Müslüman yazar-çizerler, gönül insanlarından, çıkıp linççiliği, katliamcılığı, hele sana sığınanı katletmeye kalkmanın vebalini... Kahramanmaraş'a doğru haykıracak kimse yok mudur?