7 Ekim 2017 Cumartesi

İdlib - Kanlı oyun öncesi son tahminler

Türk Silahlı Kuvvetleri İdlib'e girecek mi, giriyor mu? Komutanlarla MİT başkanı sınırda ne yapıyor? Sınıra asker yığıp hoparlörlerden marşlarla gaz vermenin savaşa hazırlık dışında anlamı olur mu? Yoksa harekât başka türlü yürütülecek de mizansenler mi yapılıyor?

Saat 21:30 itibarıyla bildiklerimizi ve düşünebildiklerimizi toparlamaya çalışayım.

Önce, şu ana kadar özellikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın -şüphesiz seçerek- ettiği sözlerden anladığım şeyi ifade edeyim: Türk ordusu hemen bugün yarın İdlib'e girmeyecek gibi gözüküyor. Önce "ÖSO" adı altında, hükmedebildikleri silahlı grupları soktular. Bunların yaşayacağı maceraya göre, maceranın büyüğüne kalkışılacak veya geri durulacak. Yine de, sözler bizi aldatıyor olabilir, hazırlıklar, seferberlik sahici olabilir.

Türkiye'nin İdlib'e girmesi veya müdahale etmesi ile ilgili iki büyük sorun var.

İlki, belli başlı silahlı muhalif gruplar arasında yaşanan bölünme ve iki kamp halinde toplaşmanın sonucunda, bir kampın Türkiye'ye dost, Suriye El-Kaide'si yönetimindeki öbürünün -şartlara bağlı olarak- düşman olduğu. Eski El-Nusra, bilahare Şam'ın Fethi Cephesi, nihayet Heyet Tahrir el-Şam olan örgüt halen İdlib'in büyük bölümüne hükmediyor ve bu iktidarını terk etmesi için sebep yok. Bunlar, DAİŞ'le karşılaştırıldıklarında daha medenî ve tartışmasız daha "Suriyeli" gözükseler bile, sonuçta gözlerini kırpmadan intihar eylemlerine kalkışan, her şeyi göze almış cihatçılar. Ve sayıları üzerine yapılan tahminler on-on beş bin arasından aşağı düşmüyor, yer yer yirmi beş bini buluyor.

İkinci büyük sorun, Türkiye'nin sözünü dinleyecekleri varsayılan, Ahrar el-Şam önderliğindeki büyük örgütler koalisyonunun Rusya ile açıkça yanyana gelmesinin imkânsızlığı. Oysa Erdoğan İdlib harekâtının Rusya ile yürütüleceğini gizleme gereği duymuyor. Zaten duysa ne olur? Türkiye İdlib'te her ne operasyon yürütecekse, bunun, yalnız Rusya da değil, İran ile de anlaşmalı yapılabileceği, bunlar yetmiyormuş gibi, Şam'ın, yani Esad'ın onayının alınmamasının sözkonusu dahi edilemeyeceği ortada. Hem rejimle hem HTŞ ile çatışan silahlı muhalif gruplar, "Türkiye gelsin, bizi emniyete alsın, ama Rusya karışmasın" yollu saçma sözler ediyorlar. Bu harekât Rusya'nın, yalnız katılımı ve desteği ile değil, inisiyatifi ve kararıyla yapılan bir operasyon. Elbette bizim burada bambaşka şekilde pazarlanıyor, lâkin Ankara burada yalnız kendine biçilmiş rolü oynayan bir aktör konumunda.

Öncelikli mesele elbette, eğitilmiş silahlı militanları arasında on-yirmi bin arasında Kafkasyalı ve Uygur'un da bulunduğu Suriye El-Kaide'sinin, eğer İdlib'e girerse Türk ordusuna karşı direniş savaşına girişip girişmeyeceği.

Erdoğan aslında böyle bir ihtimalin bulunmadığını imâ etti. Zira, kan-savaş-kan diye gözleri dönmüş güruhun bütün sapkın heveslerini kursaklarında bırakma pahasına, "şimdilik girmeyeceğiz" dedi. Gaza gelmeyip mâkûl düşünüldüğünde, Türkiye'ye düşecek rolün esas olarak sınırı tutmak, İdlib'ten silahlı militanların -ve yüz binlerce yeni mültecinin- kaçışına meydan vermemek olduğu sonucuna varılabilir. Ama karşılıklı doldurulmuş bunca top tüfek varken, yapılan planlar masada durduğu gibi durur mu, orası da ayrı risk kaynağı.

HTŞ'nin, yani El-Kaide'nin eski sözcüsü, Türk ordusuyla HTŞ arasında savaş olmayacağını, her şeyin konuşula görüşüle halledileceğini ileri sürüyor. HTŞ muhtemelen, belirli özerkliklere sahip bir alan hakimiyetinin tanınması için mücadele edecek. Buna Rusya ve Suriye'nin cevabının savaş uçaklarıyla verileceğine şüphe yok. Bir yandan HTŞ kırılırken, yaratılan dehşet ortamı içerisinde öbür muhalifleri görüşme masasına oturtmak ve Esad için kabullenilebilir koşulları dayatmak, sanırım siyasî-askerî plan.

HTŞ, Fırat Kalkanı Harekâtı'na başından beri karşı. Türkiye'yi açıkça düşman ilan edip karşısına almamak için lafını yutuyor, belli, ama çoğu zaman da yutmuyor ve İdlib'e "dışarıdan müdahale"ye karşı savaşacağını sık sık duyurdu. Bunun yanısıra, doğrudan Türkiye'ye yönelik olmayan, ama Türkiye'nin sahaya sürdüğü araçlar konumundaki örgütleri hedef alan tehdit dolu açıklamalardan kaçınmıyor. Son olarak, İdlib'e dışarıdan müdahaleyi destekleyecek herkesi Putin ve Esad'ın müttefiki olarak göreceklerini ve "parça parça edeceklerini" açıkladılar.

Ancak, bizzat bu açıklamada, harekâtın Rusya'nın desteğiyle yapıldığını resmen ilân etmiş Türkiye'ye dair tek kelime yok ki, bunu neye yoracağınmı bilemedim doğrusu.

İşin tuhaf tarafı, Erdoğan ve iktidar çevrelerinden, Ankara ile Moskova'nın arasının ne kadar sıkı fıkı olduğunu dosta düşmana göstermek üzere yapılan açıklamalar, "içeriyi biz, dışarıyı Rusya tutacak", "Rusya harekâta havadan destek verecek, Türk askeri bizim topraklarımızdan" falan gibi laflar, öbür muhalif gruplar nezdinde HTŞ'ye haklılık ve avantaj kazandırıyor. "Rusya'nın hava desteğiyle yapılan harekâta katılıyorsan onun müttefiği, Suriye Devrimi'nin de düşmanısın" tezi sağlam temele kavuşuyor.

[ GÜNCELLEME / 8 EKİM / 16:45 / Ankara ile El-Kaide arasında bir anlaşma olduğu yolunda işaretler var. Türk ordusu İdlib'e ufak ufak giriyor (müzakere heyeti gitti) ve bu HTŞ militanlarının gözetiminde oluyor. Kimi silahlı grupların da çatıştığı ileri sürülüyor, ama kesin bilgi yok. Belki bunca lafa da gerek yok. Olan şudur: Türk ordusu El-Kaide ile anlaşmalı olarak Suriye topraklarına girerken, Suriye jetleri de Maaret el-Numan'da pazaryerini bombaladı, on iki kadar ölü var. ]

[ NOT: Bu yazıyı güncellemeyeceğim, aktarmaya değer haber-bilgi edinebilirsem ayrıca yazacağım. ]


Şu iki eski yazımda İdlib hakkında bugünü düşünürken işe yarayacak bilgiler var:
Sahneyi El-Kaide alıyor ve Esad'a meşruiyet avantajı, Ankara'ya dert